ÇOKSESLİ
MUSIKİ MESELESİ Çoksesli Türk musıkisinin
halkımıza etkisini sağlayabilmekte ilk ağızda, kendimize ait olan eserlerin
seçilmesi ve bu musıkiyi halka sevdirecek ve anlatacak bir düzeye girmesi bahis
konusu idi. Burada Türk bestecilerine düşen vazifeler vardır. ATATÜRK, Türk
musıkisinin ileri seviyeye ulaşmasında, batıda musıki tahsili yapmış genç sanatçılara
güveniyordu. Çareler hakkında, çeşitli kutuplardan pek çok şeyler dinlemiş olacaktır.
Bu maksatla genç bestecilerimizi zaman zaman davet ederek, bu konudaki düşüncelerini
almış, bunları kendi kafasında değerlendirmiştir. Öyle sanıyorum ki, ilk ağızda
halk musıkisi kaynaklarından esinlenerek, özellikle çalgılarının geliştirilmesi,
çağdaş kurallara göre çoksesli işleme ve seslendirmede, küçük ve kısa parçalarla
orkestrasyonlarının yapılmasını önermiş olacaklardır. ATATÜRK'ün bu konudaki
sözlerinden bu anlaşılmaktadır.
Önemli olan halkı
çoksesli musıkiye alıştırmaktı. Bizde öteden beri: "Halk böyle istiyor"
diye düşük seviyeli eserler vermek eğilimi vardır. Şu bir gerçektir ki, ne bol
verilirse, halk onu benimsemeye mecbur tutuluyor demektir. Oysa ki, bu tutum
halkın düşük seviyeli eserler istemesine yardım etmek demektir. Sanatkâr halkın
zevk seviyesini yükseltmek, üstün tutmakla yükümlü olan ve hiçbir zaman düşük
seviyeli eserler yapmak durumunda olmayan, bir bakıma eğitime önderlik yapacak
kişiliğe sahip olacaktır. Bu bakımdandır ki, özellikle musıki eserleri yüksek
bir zevk sansüründen geçirilmelidir. Burada halkın zevk standardını belirlemek,
sanat anlayışını ve zevkini geliştirmek ve yükseltmek, gerçek sanatkâra düşen
önemli bir vazifedir.
Türk zevk ve anlayışına
uygun bir düzenle çok sesliliğe giden yolun ufkunda ışıklaşan ATATÜRK ilkeleri
doğrultusunda, sâlim bir anlayışa varmak gerekir.
ATATÜRK: "Yeni
değişikliğe ölçü olabilecek çalışmalar..." diye işaret ettiği yolda ne
yazık ki gereği şekilde ciddi çalışmalar yapılmamıştır.
ATATÜRK, batıya
yönelik bir anlayışın Türk musıkisi orijinini kendi öz yapısındaki kültürden
ve milli değerlerinden alan yeni bir çığıra ulaşmada, yeni çalışmalara ihtiyacımız
olduğunu, her vesileyle işaret etmişlerdir.
Kendi edebiyatını
ve musıkisini yapan bir millet, eserlerinde, kendi duygularını, kendi heyecanını,
kendi nağmelerini terennüm etmelidir. Etmez ve kendi imkânlarını kullanmazsa,
dışardan, şurdan burdan getireceği ve alacağı malzeme ile toplumu ardından sürükleyemez.
Şu bir gerçektir ki, bir milletin ayakta kalabilmesi, çağdaş seviyeye ulaşabilmesi,
dünya milletleri arasında önemli yer tutabilmesi, ancak milli kültürüne bağlılığı
ve sahip çıkmasıyla mümkündür.
Sanatkâr, halkın
yaratıcı kaynağından, folklorundan aldığı tem'leri, medenî dünyanın gelişmesine
ve gidişine uygun bir düzen ve hava içinde teknik imkânlardan da yararlanarak,
sanatının inceliğini ortaya koyandır. Elbette ki, çoksesli musıki dünyasına,
hatta elektronik müzik akımına ayak uydurmak zorunluğu vardır. Yenileşme kaynakları
arasında folklordan yararlanmak da vardır. Batı dünyasının modern sanat üstünlüğüne
ulaşmış memleketler, halk kaynaklarından nasıl yararlandıklarını, tuttukları
yolda milli çığırların doğmasını ve gelişmesini sağlayacak temel unsurları ve
ilkeleri, nasıl büyük bir dikkat ve titizlikle uyguladıklarını musıki tarihlerinde
uzun uzun yazmaktadırlar."