KLASİK
FASILCILIKTA ÜNİSON KORO SİSTEMİ Bugün, Türk musıkisinin
tarihî geleneği olan klâsik fasılcılıkta, yeni bir gelişme sayılan ünison koro
düzeninde, klâsik ağız, tavır ve üslûpta, bir dereceye kadar değişikliği ön
gören bin nüans zenginliği ve (şef)le idare tarzı, icraya az çok canlılık getirmiştir.
Rahmetli Mesut Cemil'in uyguladığı bu sistem geliştirilerek, sadece çalgılarda
yapılan aralıklı hareketler, çoksesliliğe bir adım olarak nitelendirilmekte
ise de, bu hareketin ses gruplarına da uygulanması söz konusudur. Sözgelimi
erkek, kadın seslerine uygun düşen (la-mi-la-re) gibi elverişli aralıklı seslerle
gruplandırmak, karar perdesi üzerinde dem tutturarak sıra yürüyüşlere ve bu
arada sololara yer vermek, özellikle (terennüm ve bağlantı- nakarat) kısımlarında
küçük kanon denemeleri ve elverişli (tem)leri aynı zamanda icra ettirmek, türk
zevkine ve anlayışına ters düşmeyecek, tersine Türk kulağı çoksese karşı ilgi
gösterecektir. Bize göre bu denemeler Türk musıkisinin kendi öz yapısındaki
kültürden ve sanat inceliğinden yararlanarak çağdaş düzeyde yeni bir çığıra
ulaşmada yeni çalışmalara götürecektir. Çünkü, dünün anlayışına ve zevk standardına
göre musıki yapmaya ne ağız, ne zevk, ne de ortam kalmıştır. Eskinin diz döverek,
kulak zevkini üstün tutan meşk tarzı, eskilerin (fem-i muhsin) dedikleri ağızlar,
bugün ortadan kalkmış, bu tarz çalışmalar yerini nota düzenine ve koro sistemine
bırakmıştır.
Burada önemli bir
mesele de, icra heyetlerinin alışılagelmiş, belli fasıl düzeni içinde ve sınırlı
bir repertuarla çalışmalarıdır. Bize göre ilk ağızda yapılacak iş, Türk musıkisi
repertuarının zenginleştirilmesi, bunun içinde yeni ve devamlı araştırmalara
yönelinmesidir. Bu araştırmalar, sadece repertuarın genişletilmesinde değildir
elbet. Türk musıkisinin gerçek değerlerinin ve gelişmeğe elverişli kriterlerinin
araştırılmasıdır. İcra heyetleri yeni değişiklikler yapabilecek denkli programları,
ancak araştırma faaliyetiyle gerçekleştirebilir. Solo ve koro çalışmalarında
artık kalıplaşmış belli programlarla icrada direnmek geçerliğini yitirmiştir.
Bu, sanatın gelişmesini engelleyen ve sanatçının çok sakınması gereken bir haldir.
Musıkimizin talihsiz
bir yanından söz etmiştim. Bu, çeşitli musıki akımları arasında bocalaması,
zevkte ve anlayış ayrılıklarına yol açmış daha önce de değindiğimiz gibi özellikle
Alaturka- Alafranga çekişmesidir. Bu yüzden musıki varlığımıza yön verecek bir
ortam ve sistem gerçekleştirilememiştir. Türk musıkisinin mensubu muhafazakar
bir zümrenin hiçbir esasa dayanmayıp bir taassupla, batı musıkisine karşı olumsuz
tutumları, batı musıkisi mensuplarının da Türk musıkisinin teksesli havası içinde,
uyuşturucu bir sanat olarak hor görmelerinden kaynaklanan bu tutum ve çekişmeden,
ne çare ki, Türk musıkisi zararlı çıkmaktadır.
Tarihi yaşatan
bir sanatı hor görmek iş değildir. Türk musıkisi ihtişamlı çağlar geçirmiştir.
Türk mehterhanesinin, yeni yeni yayılmaya başladığı çağlarda, batı dünyası bu
muhteşem musıkinin hayranlığı içinde idi. Savaşa musıkiyi ilk sokan Türkler
olmuştur. İleri Türk musıkisi, en başta tarihine, geçmişteki değerlerine sadık
kalmalıdır ki Türk milli musıkisi lâyık olduğu yerini alabilsin. Zaten başka
anlamda, Türk ruhunu ve kültürünü taşımayan musıki, batılı toplumlara da bir
şey ifade etmez.
Yüzyıllar boyunca
süre gelen şanlı şerefli bir musıkiyi, milli değerlerinden ayırmağa kalkışmak
elbette büyük haksızlıktır. Ancak batı musıkisini de hor görmek aynı derecede
büyük haksızlıktır. Batı musıkisini de sevmek, yüksek sanat varlığını kabul
etmek, gerçek değerlerinden faydalanmak uygarlık seviyemizin ve anlayışımızın
bir icabıdır.